Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Anla(ma)

Resim
           Anlaşılmaktan vazgeçmiştim, bir şefkat arsızı olmama ramak kalmıştı. Annemin eteğini bırakmadığım kadın günleri gibiydi dünya. Belki de annemin eteğiydi elleriniz. Hem zaten kim anlaşılmıştı ki... Kim biliyordu anlamayı ? Ben yanlış yöne mi bakıyordum ? Anlayan insanlar saklanıyor muydu ? Benim karşıma niye çıkmıyorlardı ? Neden ! Belki de bulunduğun coğrafyadan mı ötürüydü. 65 ülke içinden kendi dilinde okuduğunu anlama konusunda yanılmıyorsam 46. falanız. Yani işler daha karmakarışık hale gelecek. Bu yüzden kelimeler rafta. Duygu ve davranıştan çıkardığımız ufak manalarla el yordamıyla yaşıyoruz. Telaşınız var, cümlelerin sonunu beklemiyorsunuz haliyle anlamaya sabrınız da yok. Artık benim anlatasım da yok. Çünkü ince düşünürken daha da inceldik. İnceldikçe daha kolay kırılıyor insan. Tavsiye vermek isterdim ama kasımpatıyla, serçeyle konuşan biri olarak pek geçerliliği olacağını sanmıyorum. Muhtemeldir ki yıprana yıprana kalınlaşacağım(z).

BİR İDAMIN DÖRT GÜNÜ

Resim
1.GÜN      Dün gece 16 saat civarında uyudum. Telefonu kapadım. Sabaha karşı uyandığımda gayri ihtiyari açtım. Saat 4'ü geçiyordu. Saat geçiyor kabuslar mütemadiyen sürüyordu. Savuşturmak, nefes almak için balkona çıktım. Bir sigara, bir kaç şiir, sonra balkondaki salıncakta sızmışım. Neticem, açık tribün. Kabuslar n'olur, ölün. İdamım bu gece olsun size düğün! 2.GÜN      Yapamadım aile evi bunun için kötü bir sahneydi. Seyircisiz olmalıydı. Sabah 8'de 'O' aradı.  -Neden kapalı telefonun. - Artık bende sorumsuz olacağım. dedim ve bir şeyler daha ekledim.       Uykusuzluk hafızamı yıpratıyor. Hafıza tazelemesi yapalım sizde taziyeye gelenleri karşılayın. İlk sorumluluğun 5 yaşında ekmek alıp paranın üstünü tırtıklamakla başlamıştı. 7 yaşında bir yaz günü 12 km uzaklıktaki elektrik faturası yatırma görevini başarıyla icra etmiştim. Güneş çarpmıştı kuyrukta beklerken. Sıra verdiğim yaşlılara, ertesi gün hastalanınca, çok çocuk küfrü etmiştim. Onlar

RAKI

Resim
NEY MANTIKLIYDI ? MEY MANTIKLIYDI.

Üşüdüm

Resim
Gece çok yağmur yağdı Da ya na ma dım Üzerimi sıyırdım Is lan dım Ağladığım anlaşılmadı Titredim  Üşüdüm Üşüdükçe seni düşündüm Sabah oldu güneş ışıdı Uyan uyan diye kendime yalvardım Islak kağıtlardaki Mısraları topladım Titredim Üşüdüm Üşüdükçe seni Dü şün düm.

Zaman

Hayatın çok kısa olduğunu anlayıncaya kadar uzunluğu, uzunlukları, uzayan dalları budayacak insanlar. İlk filizimizde tırpanlanacak, incineceğiz. Bu kaidede kısalığın ve uzunluğun ölçümünü yapan ‘ZAMAN’ dır. -Hiç bir şeyi zaman değiştirmez, değişim insanlar sayesinde sağlanır. ‘Yel koğan’ yani yel kovan boş gezen, havai manasındadır. Hızlıdır ve çabuk yol alır. ‘Akrep’ ise ağır işleyen, zehir işleyen, mahlukat. Saniye kolunu siktir et. Peki insanlar aşkta, zamana yeteri kadar itina göstermiyorlarsa... Yel kovanın büyüsüne kapılmışlarsa... O akrep bir gün sokacak! Nihai sonuç bu. En kötü, en gaddar emanetçi zaman. Çünkü zaman asla durmayacak. Zamana teslim ettikleri hiç bir şey de durmayacak.

Hikaye

Bir varmış bir yokmuş deniz aşırı ülkelerin birinde Cesareti olmayan insancıklar gurura sığınırmış. Kimse kimseyi anlamazmış. Bu anlaşılmazlıklar içinde herkes birbirinin ayağına basmadan yürürmüş. Bazen uçsuz bucaksız denizin iyotu çarptığında yüzlerine durulur, düşünür mucize beklermiş. Ardından o günlerin birinde, Yılda bir kere göz gözü görmez karanlık çökermiş. O karanlıkta birbirine gözükenler bütünleşirmiş. Mutlu olurmuş ve bu mutluluk sadece o geceye ait kalır gün geçtikçe azalırmış. Her hikayede olduğu gibi biri varmış özelmiş. Sadece bir kadının yüzünü yalamamış bu iyot ve karanlık. Kadın farketmediği tek şey denizin kıyısına yanlış zaman da gitmesiymiş. Yapay karanlıklarda üç kez bütünleşmiş ama yapaymış. Plastik ve irin kokmuş üzeri. Bütün eşyaları özenle toplamış  renklerine göre sıralayıp bavuluna dizmiş ve ülkenin en korkunç dağına gitme kararını gerçekleştirmek için yola koyulmuş. Dar patikalarla dolu sarp kayalıklarla örülü bu dağa parmak uçlarında bir sincap gibi t

Dikkat dikkat!

  Kıyısında ağzının Aydınlık ışık Kapı da çalmıyor telefon da Dikkat dikkat ! Bulaşık makinesine teflonları atmayın! Saat kimi kim bekliyor Yan yana perçinlenmiş fotoğraf Aldanıyorum gülüşüne Çayı eksik etmiyorum, kadehin dibinden Ne yazıyordum Fil gamlılıdır değil mi ? Fil kederi diyelim biz ona Dikkat dikkat! Tüm karıncalara sesleniyorum Bilhassa çilek reçelinin içine girip intihar edenler Hayat güzel yapmayın dostlar Güzel mi harbiden hayat Ya da helal olsun yapın ulan Hangi açıdan bakılınca güzel bu hayat Açısız dönüyorum, acıyla Dikkat dikkat! Perdeler sinekliğe uzun süre çarparsa kararır Ne yazıyordum Sokağımda kokun dönüyor Koku kudurtur, çınlıyor burnum Kokular evet, kokumu hatırla. Hatırla Hatır Dikkat dikkat!

Bucaksız Umutsuz

Ben seni gördüğümde veli toplantısı kağıdı görüyorum. Parçamız kopmuş da dolmuş yeryüzüne şahane varlığıyla. Ben bunları ilk defa sende gördüm. Sokaktan yürüdüm bir asitli asırla yoksun. Sensiz. “İnsan öldüğü yaşta kalır.” Öleyim ben bu yaş ideal. Yaşadığım kahır, taştı kulbuna değiyor. Sen hep güleç kal. Tebessümü misyon bil. Sancısam da sönsem de ve ben düştüm yine teşekkürle bir kaybedişle. Çok gizliymiş doğuştan kalp kayıp oluşum bulanın kaybedişi, ve senin anne oluş düşün. İlk nasihatin doğuyor serpilince parçan. Susmak daha iyi. Sustuğum yerden sardım cesedimi. Karanlığa çakılmış bir yokuşta ay. Kabuğu kırılmamış mutluluk; varlıkla olmadın yoklukla doğur beni, toprakla karıştırdıktan sonra karanfilin gövdesinde.

Serçe ile Konuş(ma) III

Zihnimin fonksiyonları iflas, kalp yetmezliği çekiyorum. Bitkisel hayatta bile değilim. -ki bitkilerin hayatı ne şahanedir. Ne çok nefes verirler, Serçe. Alamadığım nefesi veremiyorum da. Tıp çaresiz. Yapılan tüm tetkikler sonucunda yaşadığımı zannediyorlar. Hocalara üfletsinler, lokman hekimlere sevk etsinler. Çare sen. Çare sen demek istiyorum Serçe. Gülemiyorum ağlanacak halime. Ağlanacak halime  anlayamıyorum da. Serçe sen bitkilere mi takıldın, evet onlar nefes verir yeryüzüne... Örneğin dalından koparılan bir papatyanın son nefesi olmak isterim, bazen ben. Sonra bir bok olmadığım aklıma gelir, susarım. Bir gelip sarılsa bana, sarılsa şefkatle, unutsam unutsam, uzaklaşsam, uyusam fena mı olur? Dur Serçe! Çevirme başını şefkat arsızı değilim, sevgi arsızı olmadığım gibi, bilirsin beni kıt kanaat sevse bana halil İbrahim sofrası gibi gözükür. Neyse çok fazla neyse, sen kon telefon teline, bende zamana hapsedeyim kelimeleri.

Ertesi

Uyuyuşu değil uyanışı uğrar sık sık aklıma, Gecesi değil sabahı Hep ertesi Pazarın ertesi Salının ertesi Çarşamba'nın ertesi Ertesi de ertesi be abi Sonu olmayan hisler Eskimiş siperler Dayanmak güç Bu harpten en az hasarla kurtuluş mümkünatsız Son dizeyi unuttum Olsun şuan sadece kol kemik kan E haliyle biraz alkol de var Telaşının içinde bir hatıra gibi bir şeydi galiba Neyse unuttum 'Fincana kahve koydum, gel.'

Gül

Sen gülmeyi unutma Şekillensin kuytuda kahkahalar Ben uyuya kaldım bir mısrada Kısa olması bu yüzden bu şiirin Akıl sağlığımın yerinde olduğu son çıkışta Saçlarını okşuyorum -Sakın, gülmeyi unutma

Bir Sabah Daha

Bir sabah Ağzıma dökülmüş dişlerimle uyanıyorum Sustuklarım gibi dökülmüş Geceleri gıcırdamayacak artık Buğulu banyo aynasında Söylemediğim kelimeler Üzerimden süzülen yalanları kuruluyorum Çok açılı tıraş bıçağı ile göze göz oluyoruz, Dişe dişlik bir durum mevzu bahis değil artık O sessiz, ben gürültülü bakıyorum Hainsin sevgilim dünyanın en güzel haini Şunu bileklerime bir vurabilsem İhanet etsem herkese Kırmızıyı süzsem kirletmeden küvete Bir sabah daha uyandırıldık ihanetle Bir sabah daha Bir sabah daha

Serçe ile Konuş(ma) II

Öpsem şimdi doymamışlığı görürsün Serçe Susamışlığı sevgiliye, sevgisine Kaynıyorum! Küstahlık edip boynundan göğüslerine kadar insem... Ayıp mı olur ? Sonra biraz kalbinin üstüne koysam kulağımı Dinlesem kalp atımını Dinledikçe, dinlensem Haklısın Serçe. Bu saatte, Bence de bunlar meşakkatli şeyler... Düşündüğümde bile içim ısınıyor Bilmem kaç santigrat, Bilmem kaç fahrenheit, Bilmem kaç celsius, Kaynıyorum işte Serçe kaynıyorum! Şurası kaynıyor kapakçıklarıyla beraber Onun adına attığı gibi, Onun adına topluyor damarlar. Yangın var Serçe yangın! Onu ben pek çok seviyorum serçe Sürekli bunu söylüyorsun diye çıkışma hiç Kaynıyor içim taşıyor İşte böyle be Serçe

Rocky ile Rakı

'Yol al, koçum!' dedim, tekrar iç sesime. Sustum. Sustukça o konuştu. Yorgunum sabaha kadar Ivan Drago ile dövüştüm, düşümde. Kaşım, gözüm patlak iyiler kazanamadı. İç ses sustu. Ben konuştum. Akabinde bi ufak açtık. Rocky ile rakı içtik. Onu anlattım, anlamadı. Baktım anlamadı. Tekrar sustum. Susmasaydım çocukluğumdaki, koyunları, çocukluk oyunlarını,yeşili, dereleri, tepeleri, ıhlamur ağaçlarını ve  aynalı sazan tuttuğumuz köprüyü anlatacaktım. Vazgeçtim.'Yol al, Rocky! Bizde çok yumruk yedik hala anlayışlıyız' dedim. Üzerine 'ulan' ekledim. Eğdi boynunu kalktı, gitti. Yekten devam ettik. Kaldık mı iç sese...  Son dublede iç sesim fısıldadı. 'Aşkta, gurur milattan önce kalktı, tedavülden.' İnce ince tuttuk yolu. Uçuk mavi gökyüzü, kılçık antenin üzerinde bir serçe. Selam verdim. Cevap vermedi. Dünyadaki son kılçık anten yüzünden mi, bilemedim.Oturdum bi şiir tellendirdim...

İntiharın İhtarı

Kalbimi rehin bıraktım Aklım icralık Çocukluğum hacz edildi Dudaklarım da iki damla hece Göklere baktım Mavi falan değil, kara Ayaklarını, ellerini öpmediğin günler gibi Hikayemin öznesi, Şimdi: Avuç içlerimden bileğime kadar kesiyorum Sıcacık süzülüyoruz, kırmızı kırmızı Uyuşmaya başladığım da Son defa, gülüyorum bak sana Kaderi yazan kalemi, kırdım Yüzleşmeye gidiyorum!

Yıkıldım

Başlangıcı bitişe değsin istedik Biçimlenir belki bir papatya dedik El ayak buz, gözleri eriyor, su Bu sefer bu yıkılışa, Tanrı bile üzüldü Göz yaşları önce, Kıyıdan, vapurun güvertesine düştü / Ben yıkıldım İki mısrada ufak kırgınlık olsaydı da Kırık çıkıkçı da şifa bulsaydık Yıkılmasaydık dedik Yıkıldım, ayaklar altındayım Ne yüceymişsin mavi Bu enkaza Dokunma ! Arama ! Kurtarma ! Çünkü dedik, bu sefer Tanrı bile üzüldü.

Aç ve Besle

O yılgınlığı hepiniz bilirsiniz, O his, Tutuklu ve tutkulu sanıktır. Maskeli balo salonu oyuntusuz, -Geoit mi burası? Saklanamıyorum. Bırakın eğri dursun o çerçeve, Korkmayın kırılmaz. Bazı şeyler sessiz kırılır, Bazılarına göre ise güzeli rengin, kırmızıdır. Unutmadan; daima yaralar açın ve besleyin. -ketılkadarsamimi

Sus Yalı Çapkını

Yalı çapkının dediğine göre ikinci el acılar da yüzde elliye varan indirimler. Kuklalaşmış yalnızlıklarda taksit imkanı. . Doğrusal ve doğrudan verilemeyen mesajlar, Kokunu getiriyor burnuma. . . Sus yalı çapkını ! Hava çok güzel biliyorum... . . Hatrım keyfe keder geliyorsa aklına, Üstümü çiz , Tabi yer kaldıysa ! . . Ne demişti Gülten Abla; "Ağaçtan maviden denizden uçar, Kendinden uçamaz kuş."

İzmir'e Kar Yağmıştı ve Rejim Cumhuriyetti o sıralar

İzmir'e Kar Yağmıştı ve Rejim Cumhuriyetti O Sıralar Maktuğ ve kerimesinde kuduzluk kusursuz Mekruh ve mübarek hüzün sakallı Tütsülü ve gövdesiz tütün tozları Ölüm ve yaşam konvansiyonel konvoylarla taşınıyor toprağa Yazık ki şiirime kırbaç vurdu yellozlar Dosyaladım idam edilmiş öyküleri Ellerim toprak gözlerin filiz Gövdem cüzzam Abim yaşasın ve Cumhuriyetin Karlı İzmir'ini o da görsün -belkide son Kulak ver bir şey yap Tanrım sana diyorum ve inanmıyorum !