Kayıtlar

Eylül, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gerisi Sende / BAVUL Dergi EYLÜL 2016

Gerisi Sende / BAVUL Dergi EYLÜL 2016 Yağmur şiddetini iyice arttırmıştı. Bıkmadan usanmadan canını dişine takarak çalışan silecekler artık yağmurun hızına yetişemiyordu. Yağmurda en keyif aldığım şeydir araba kullanmak. Yine de bir saat önce İstanbul’dan kaçma isteğiyle arabaya binerken gece yarısı bu denli trafik olacağını bilsem yollara düşmezdim.  Keşke uçakla gitseydim diye içimden geçirdikten biraz sonra sonra radyoda gece haberleri başladı. Spiker şiddetli yağmur sebebiyle iptal olan uçuşlar ve havaalanlarındaki kargaşadan bahsederken radyoyu kapattım. Anlıyordum herhangi bir şey olduğunda ne hava, ne kara ne de deniz yoluyla bu şehirden kaçmak mümkün olacaktı. Dur kalklarla uzun bir zaman geçtikten sonra trafik akmaya başladı. Kısa bir seyirden sonra Tanrı’ya teşekkürüm ile birlikte tekrar tıkandı. Fren sesi duydum ve  yağmurdan gözükmeyen aynaya merakla bakmaya çalışırken. Arka camın kristal kırıntıları üzerime doğru fırladı. Bende arabadan fırladım. ‘N’apıyorsun lan

32 Ağustos

Resim
32 Ağustos Eylül gelmemeli. Eylül ayının gelişini boykot ediyorum. Takvimimde on bir ay var, Eylül'üm gelmeyecek. Saatin pilini çıkardım, takvim yapraklarını kopartıp yaktım. Haydar Ergülen ve Bülent Ortaçgil yoldaşım ‘Sonbaharın başlangıcı Eylül ayına süngü takıp, siperimizde bekliyoruz. Zaman kavramıyla ilgili bildiğim tek şey galiba perşembeydi. 32 Ağustos Perşembe. Eylül size göre; şairin kemiklenişi, şiirin filizlenişi, kahverengi ve sarının ahengi. Size göre;  serin rüzgarlar, ferah yağmurlar, toprak kokuları. Bir kurtuluş; ‘ Ordular ! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri ! Beni mi soruyorsunuz ? Ben ölüm ve acı tarafından işgal altındayım. Babamın ölüm yıl dönümü bugün aynı zamanda Eylül’ümün...    Benim  eylülde çiçeklerim açar gözyaşlarıyla gübrelenen, sizinkiler gibi değil kara gövdeli yararak betonu çıkar. Ölüm ve acı var filizlerinde. İşçi babamı yıkadılar ilk defa elleri beyazdı, boya yoktu,  kesik yoktu, gres yoktu ellerinde. Ellerine dokundum son bir defa g

Teşekkürler Kemal Ağabey

Teşekkürler  Kemal  Ağabey ; Direk başlıyorum içim tıklım tıklım Kemal Ağabey. Ne kadar önemsiz olduğumu hatırlattı bana. Gerçi önemli hissettiren de oydu. Neden ? Ağız dolusu küfürlerim olsa da söyleyemem ki. Gözüm gözüne değse sancılanırım, ben kötülük edemem.   Çünkü iyi bir adam olmak zorundayım.  Annem hep ‘önce iyi bir adam ol’ derdi. Doktor ol, mühendis ol demedi Kemal  Ağabey iyi bir adam ol dedi. Kalbi yarımdır annemin bir çocuğunun toprağını sular her ay, etrafındaki otları yolar, sonra konuşur onunla, en son açar ellerini dua eder. Bu coğrafyada ne kadar fazla ölüm var be Kemal Ağabey. Kötülükleri gördükçe daha sıkı sarılıyorum iyi bir adam olmaya. Bu kadar kötü bir dünyada öyle iyi birisi çıktı ki karşıma ona da sarıldım ben. Aşık oldum bunca ölümün arasında. O da sarıldı bana. Sonra istemedi sarılmamı, sarılmayı. Gitmemi istedi. Gidemedim be Kemal Ağabey gidemedim. Bekledim onu. Hiçbirşey yapamadım. Ağlamama engel oluyorum sadece , annem görmesin üzülür. Bir taraf

AZ SIRADAN BİR YAZAR VE DURGUN'UN ÇOK HAREKETSİZ HAYATI

Resim
Adımlarını mı ? Zamanı mı ? Harcadığını bilmeden, kuru ve sıcak sokaklarda yürüyordu. Behçet Manav’ın önünden geçerken tezgahı ıslatan Behçet Abi’ye selam verdi çırak Arda’nın başını okşayıp sıcak asfaltı adımlarıyla çiğneyerek, barların bulunduğu sokağa girdi. Yola devam ederken ‘Keşke bir marul olsam, ıslansam bu sıcak katlanılabilir gibi değil’ dedi. Kafasında canlandırdı mavi önlüklü ve arkadaşları tarafından Kıllı Behçet lakaplı Behçet Abi’nin ıslatması onun suratında bir tebessüme sebep oldu. Bu kadar sir karşıtı olmamalısın Behçet Abi. Elmacık kemiklerinde sakalın var Behçet Abi. Sir Behçet Ferguson diye çirkin bir şakayla barın kapısından içeriye girdi. Garson Olgun’a baktı, göremedi. Her zamanki yerine oturdu. İlk defa gördüğü garsona seslenip çerez ve filtresiz bir bira söyledi. Kısa boylu yağ tenekesi gibi, kare kafası olan garsonun isminde bir tahminde bulundu ‘Naci’dir heralde diye düşündü. Gömleğinin bir düğmesini açıp göğüs kafesine doğru üfledi. Çantasından kırmızı not

KIPIRTISIZ.

Resim
Işıklar kısıldı, enstrümanlar toplandı. Kareli masa örtüleri, tuzluklar ve küllükler onlara eşlik ediyor. Ben toplanamıyorum. Kahve içiyor renk saz ve solist. Kapanmayı bekliyorlar. Garsonları ve birde beni. Ben ise son kadehimi yudumluyorum. Haber sızdırıyorum içime ince ince. Oturduğumdan beri kara tahta üzerine beyaz puntolarla yazılan yazıya bakıyorum. ‘Bir kadeh vardı ya gelirsin diye beklettiğim onuda içtim, gelme.’ Kıpırtısız son kadehimi içiyorum...

PAS

Resim
Yolda ve yolculuk; Yanındaki sevginin yanına, Sancılarını katık edersen kaybolursun Eylül'de kurumuş yalnızlıklar hariç. ANIL TUNÇ

Rüzgar

Resim
İki kaşık kaşık kahve, rüzgar Kabarmış bir deniz. İki yağmur bulutu, rüzgar, Gereksiz bir kaide yaşam İki damla çisenti, rüzgar, Gül ağaçları yapraklarını döküyor. İki bira kutusu, rüzgar, Def-i bela kalp İki aşık ve ilk dokunuş, rüzgar Rüzgar ! Estirme kokusunu İki olmak, rüzgar, Haram !